RICHARD DAWKINS - "THE ANCESTOR'S TALE" DEN NOTLAR

Evrimcilerin, hayatta kalan iki (veya daha fazla) soyu karşılaştırarak bir ortak atanın yerini "kestirdikleri" söylenebilir.

KEMAL TAHİR’İN “ESİR ŞEHRİN MAHPUSU” Adlı Kitabının İnceleme Özeti

Olaylar 1921 yılının Haziran ayında İstanbul’da başlar; hangi tarihe kadar sürdüğü net olarak belirtilmese de sürecin yaz aylarında ve İstanbul’da geçtiği anlaşılmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın bitmesine bir yıldan biraz fazla bir süre vardır ve toplum birkaç parçaya ayrılmış durumdadır: Kemalciler, Enveristler, Padişah yanlıları, İngiliz dostları. 

Romanın başkahramanı Kamil Bey, iyi öğrenim görmüş, dünyayı gezmiş, zengin bir Osmanlı aydınıdır. Kamil Bey’in eşi Nermin Hanım, Osmanlı aristokrasisi denilebilecek bir çevreden gelmektedir. Nermin Hanım’ın eniştesi işgal ordularına öteberi satan müteahhit olup mevcut düzen içinde güçlü bağlantıları olan bir kimsedir. Hapisteki namıyla Millici Abi, Kamil Bey, eniştesinin yardımını görse de eşi ve eşinin ailesinin, Kamil Bey’i ve Kuvayı Milliyecileri onaylamadıkları açıktır. Kamil Bey’e -ve ailesine- gösterilen yardımın akrabalık bağı dışında bir gerekçesi yoktur.

Kamil Bey’in bir başka hapishaneye nakledilmesi ve oradaki adi suçlularla bir arada yaşamak zorunda kalışı, bir şok yaratmasının yanı sıra, Kamil Bey’in şahsında, halkını yüzüstü bırakan, halkından kopuk Osmanlı aydınının bir iç hesaplaşmasıdır aynı zamanda. 

Hapishanede, mahkumlardan hapishane müdürüne kadar herkesin dahil olduğu hapishane düzeni ile Arif Bey’in başından geçen askere erzak satın alımı olayı, kamu idarelerindeki başıboşluğa ve kokuşmuşluğa örnekler olarak gösterilmektedir. 

Hapishane, her zaman güçlünün yanında olan, güce tapan insanlarla doludur. Bunların başında hapishane müdürü gelmektedir. Henüz milli güçlerin savaşı kazanacakları belli olmadığından, hapishanenin genel havası padişah yanlısıdır. Milli güçlerden “Anadolu’daki Kuvayı Milliye eşkıyaları”, Mustafa Kemal’den “Mustafa Kemal kâfiri – sarı yılan”, jöntürklerden “domuz, padişah düşmanı”, olarak bahsedilir. Buna karşın böylesi bir çoğunluğun içinde bile çok az da olsa genel geçere aykırı görüşlerini ifade edebilen cesur kimseler vardır. Bu kimseler hapishane dışında daha çok ve örgütlüdür.

Nermin Hanım’ın söylediği “Bütün dünya barış istiyor da yalnız Ankara yanaşmıyor” sözü, dönemin Osmanlı aristokrasisinin değerlendirmesini ortaya koymaktadır. Onlara göre Milli Güçler olmayacak bir hayalin peşinden koşmaktadır ve sonları yakındır. Milli Güçler açısından ise Osmanlı hiçbir zaman dik duramamıştır; Osmanlının Milli Güçleri yadırgamasının nedeni ise dik durmayı bilememesidir. 

Toplumun kendi içindeki unsurlarla milli güçler aleyhine bilgi kirliliği yapılıyor oluşu kayda değerdir. Mustafa Kemal Paşa savuşmuş, Ankara yanıyormuş, düşman Ankara’nın ötesine geçmiş, Mustafa Kemal’i arkadaşları vurmuşlar da kafasını padişaha yollamışlar ve benzeri yanlış bilgilerle milli mücadele bir kat daha güçleştirilmektedir.

Eşinin milli mücadele ruhuna uzaklığına bir düzeye kadar tahammül etmek zorunda hisseden Kamil Bey için Nermin Hanım’ın Tarabya’da düzenlenen maskeli baloya katılması, bir dönüm noktası olur. Eleni ile görüşmesi sırasında Haddaneli Arap Hulusi’nin Roza’ya söyledikleri, eşine alacağı tavır bakımından Kamil Bey’e yol gösterir. Kamil Bey destek göremediği, kendisinden çok farklı yapıdaki eşini bir bakıma ancak tanıyarak, evliliğini bir mektupla bitirir. 


Yorumlar