RICHARD DAWKINS - "THE ANCESTOR'S TALE" DEN NOTLAR

Evrimcilerin, hayatta kalan iki (veya daha fazla) soyu karşılaştırarak bir ortak atanın yerini "kestirdikleri" söylenebilir.

ERNEST GELLNER’ İN “ULUSLAR VE ULUSÇULUK" (Nations and Nationalism, 1983) adlı Kitabının İnceleme Özeti

Gellner ulusçuluğu, bir devletin içindeki etnik sınırların, iktidar sahipleriyle yönetilenleri birbirinden ayırmamasını öngören bir siyasal meşruiyet kuramı olarak ifade eder.

Ulusçuluk, sanayi toplumunun yapısından kaynaklanan karmaşık ve sürekli, zincirleme ilişkiler içinde değişen, belirli bir tür iş bölümünden kaynaklanan bir zorunluluktur. Bu yapının varlığını sürdürebilmesi ve kendisini yeniden üretebilmesi için devletin etkin bakıcılık araçları olan ulusal eğitim ve iletişim sistemine gerek vardır. Ulusal eğitim ve iletişim sistemleri ile bir yüksek kültür toplumun tümüne yayılır, toplumu tanımlar; o ülkenin yönetimi de bu yüksek kültürü desteklemek zorundadır. Üst kültür haline dönüştürülen kültür, önceden var olabildiği gibi türetilmiş de olabilir. Ulusçuluk, sonuçta kültürle siyasal yönetimin birbirleriyle çakışmasından ibarettir.

Uluslar ancak ulusçuluk çağı bağlamında tanımlanabilirler. Tanımlayıcı üst kültürün sağladığı türdeşlik, ulusçuluğun bir sonucu olarak ortaya çıkmaz; nesnel kaçınılmaz bir zorunluluğun dayattığı bir türdeşlik, sonunda ulusçuluk olarak belirir. Ulusları ortaya çıkaran da ulusçuluğun kendisidir, ulus ve ulusçuluğun birbirini doğurması geçerli bir paradoks olarak belirir.

 


Gellner, modern toplum kavramını, bağımsız bir eğitim sistemini yürütebilecek büyüklükte olmayan hiçbir alt-topluluğun artık kendi kendini yeniden üretemeyeceği bir toplum yapısıyla açıklar. Kendini yeniden üretebilmek için gerekli olan eğitim piramidini barındıramayacak kadar küçük bir siyasal birim, etkin biçimde işlev göremez; siyasal birimler, piramidin gerektirdiğinden daha küçük olamaz.

Bir ulusun üyesi olmak, insanın doğuştan sahip olduğu bir özellik değildir. İki insanın aynı ulusa ait olmaları da ancak ve ancak birbirlerini aynı ulusun üyesi olarak kabul etmelerine bağlıdır. Gellner, her yüksek kültürün kendine ait bir devletin peşinden koştuğunu ancak dünyadaki potansiyel ulusların sayısının, idame edilebilecek devlet sayısının çok üstünde olduğunu belirtir. Potansiyel ulusların uluslaşma iddiaları, kendilerini kapsayan ulus devletler açısından sorun oluşturmaktadır. Kitabın incelenmesine yönelik ölçütlerden biri, erken ulusçuluğun itici gücü olan entelektüellere özgü hareket özgürlüğünün genelleşmesidir. Hareket özgürlüğünün genelleşmesi ölçütü kullanılarak, - yukarıda açıklandığı biçimde - ulusçuluğun bir sorun olarak algılanmasının sona erip ermeyeceği irdelenebilir.

İleri sanayi toplumunun insanları geniş alanlarda standartlaştırılmış bir kültüre bağımlı kılan ortak ekonomik yapısı, toplumsal kabul görebilmek için sürekli ve karmaşık bir eğitimi zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda, ulusçuluğun bir zorunluluk olmaya devam etmesi, kitabın incelenmesi için kullanılabilecek ikinci bir ölçüt olarak değerlendirilebilir. 

Yorumlar